Hafızanın Büyülü Dünyası Chungking Express (1994) Filmi Tanıtımı

0

Filmin Türkçesi Hong Kong Ekspresi.  PC 223 ve PC 663 değişik yerde çalışan iki ayrı polistir. İkisinin ortak yanı ise sevgilileri tarafınca terk edilmiş olmaları ve aynı yerden yiyecek yemeleridir. Birbirini tanımayan bu iki insanoğlunun benzer yaşantılarını ve aşk acılarının iyi mi üstesinden geldiklerini özetleyen film, aşkın kişiselliğine bakış açısı sunuyor.

 

Chungking Express Filmi Detayları

Bu Yazıda Neler Var?

 

  • Eğer Love Actually tarzı, tesadüfler üstüne kurulan ufak sürprizli filmleri seviyorsanız, izlemekten zevk alacağınız filmler arasında olması olası bir film.
  • Film, Wong Kar-wai’in genel dramatik havasından birazcık daha uzak bir yapıda. İçerisinde ufak dramlar olmasıyla birlikte canlı renkler de bulunmakta. İzlerken gülebileceğiniz filmlerden.
  • Filmin müzikleri olabildiğince tanıdık. Bolca California Dreaming şarkısını dinlediğimiz gibi, yer yer Cranberries’in Dreams şarkısının değişik sürümü da kulağımıza ilişiyor.
  • Film, daha fazla aşkın tek benlik bulunduğunu ve herkesin bu duyguyu kendine göre yorumlayarak yaşadığını vurgulamakta.
  • Wong Kar-wai’ın olmazsa olmaz iki oyuncusu olan Tony Leung ve Faye Wong’un etkin uyumu bu filmimizde de gözlerden kaçmıyor. Filmin ilk hikayesinin başrol karakterini canlandıran Takeshi Kaneshiro ise filme hoş bir masumluk katıyor.
  • Film 90’lı yılların en etkin duygusal filmleri arasında yer almakta, Tarantino’nun başucu filmlerinden.
  • Kendinizi yalnız hissettiğiniz bir zamanlamada izlemeniz, bu filmi sevdiğiniz filmler arasına alma sebebiniz olabilir.

 

Chungking Express Sık Sorulan Sorular

Burası filmle alakalı akla takılan “ya niçin neden” diyip kafayı yiyebilmeye kadar götürecek sorulara adanmıştır.Filmi seyretmeyenlerin okuması bir faciaya yol açabilir.

“Ona en yakın olduğum mesafe bu kadardı, ve 55 saat sonrasında ona aşık olacaktım.” PC 223

Film, başından sonuna kadar tesadüflerden ve tesadüflerin insan ilişkileri ile iyi mi alakalı bulunduğunu anlatıyor.

 

Film, iki hikayeden oluşurken, filmin ilk öyküsünü yaka numarası PC 223 olan polis ile açıyoruz. Kendisi Nisan ayında beş yıllık kız arkadaşı tarafınca terk edilmiş, aşk acısı çekmekte. Belirsizlik içerisinde kız arkadaşından haber beklerken bir karar veriyor. 1 Mayıs doğum günü. Kız arkadaşı ise onu Nisan ayında terk etmiş.  1 Mayıs’a kadar kız arkadaşı onu ararsa ilişkileri hala devam ediyor olacak fakat 1 Mayıs’a kadar aramazsa ilişkileri bitmiş olacak. İlişkilerine son kullanma zamanı olarak doğum gününü seçen PC 223, bu süreci son kullanma zamanı 1 Mayıs olan ananas konservelerini yemekle değerlendiriyor. Eski kız arkadaşı ananası çok seviyor ve her 1 Mayıs tarihindeki ananas konservesi onun için bir umut.   Peki kendimize yansıttığımızda bunu iyi mi görüyoruz? Hepimiz biten birlikteliğin sonrasında muayyen bir müddet aşk acısı çekiyoruz. Bahanelerle sevdiğimizin bizlere döneceğini düşünüyoruz bu süreçte. Çünkü yaşananlar farklıdır, zira o farklıdır, zira biz farklıyızdır.   Herkesin yaşadığından, hissettiğinden daha farklıyızdır, bu sebeple dönecektir. Bu kanaat sonsuza kadar sürmediğine göre harbiden bir zamanlaması olmalı. Belki öteki aşık olacağımız şahıs ile tanışana kadar, kim bilir bir halde onu unutmayı başarana kadar. PC 223, buna doğum günü zamanı olarak karar verir ve bunun yanı sıra aşka düştüğü kadının sevilmiş olduğu meyve olan ananas konservelerinin son kullanma zamanı ile bağdaştırır. Çok mu değişik bizim koyduğumuz süreçlerden? Hayır.  

 

Filmin bir yerinde market sahibinden 1 Mayıs son kullanma tarihindeki ananas konservesi isterken izahat yapıyor. “Bir ananasın iyi mi konservelendiğini biliyor musun? Önce yetiştiriliyor, sonrasında kesiliyor, sonrasında kavanozlara konuyor.” Aslında her bir ananas konservesi, onun için ilişkisini temsil ediyor. Aşık olduğu kadının sevilmiş olduğu meyveyi yemek, aşka düştüğü hanıma bakmayı, dokunmayı, hissetmeyi temsil ediyor. Bir birlikteliğin kurulması kolay mı? Önce beğenmek, sonrasında içerisinde filizlenmek, sonrasında bir araya gelmek. Benzer süreçler, benzer tatlar.  

 

Sonrasında sahne ünlü büfeye geçiyor. Filmin tüm karakterlerinin minimum bir kez olsun görünmüş olduğu büfe. PC 223, ilişkilerinin son kullanma zamanı gününde, geçmişe dayalı telefon konuşmaları yapıyor. Özellikle bir konuşmasında tanık oluyoruz ki son olarak beş yıl ilkin görüştüğü kızı aramış. Hepimiz hissettiklerimizde kendimizi değişik hissedebiliriz fakat hepimiz, kendimizi yalnız hissettiğimizde telefon rehberimizi geçmişe doğru sıralarız ve yalnız kaldığımızda kimileri gibi kendimizi tek başına bir kafede ya da barda bir şeyler içerken buluruz. PC 223 de tam bu aşamada yalnızlığından başkaldırı ederken ufak bir meydan okuyor kendine ve “Kapıdan ilk girecek hanıma aşık olacağım.” diyor. Oluyor da.  Burada insan düşünmüyor değil. Aşk şartlanma mı? Gerçekten istediğimizde aşık olabilir miyiz? Aşık olmamız için ne kadar şey bilmemiz ya da görmemiz lazım o kişiyle ilgili? Bu kadar büyütülen bir olgunun bu kadar kolay olma ironisi mevcut mu?  

 

Kadın filmimizde sarı peruklu olarak geçiyor zira bir kaçakçı. Göçmenleri kullanarak yurt dışına uyuşturucu kaçakçılığında vazife alıyor, talih o ki o gece kendisine aşık olmak isteyen erkek ise kendisine en zıt mesleği yapan bir polis. Her şeyi ile zıt olan bu insan ortak bir noktada birbirlerini anlıyorlar. Muhtemelen yalnızlık.  

 

“Ne vakit aşk acısı çeksem, koşuya çıkarım. İnsan koşunca vucudundaki suyu tüketiyor, böylece gözyaşı için kafi su kalmıyor.” PC 223’ü  doğum gününe tam bir dakika kala sahada koşarken görüyoruz. Sahadan ayrılırken davet cihazını arkasında bırakmayı tercih ediyor, tam adımını atarken ise davet sesi duyuluyor ve Sarışın Peruklu hanım PC 223’ün doğum gününü kutluyor. Bir kez daha yönetmen gözümüze sokuyor ki, tüm insanların en bariz ortak özelliği, yalnızlık. Bu yaşamış olduğu ise onda öteki bir düşünceyi uyandırıyor. Aşkın son kullanma zamanı olsa dahi hatıraların son kullanma zamanı olmaz.  

 

PC 223, büfede yemeğini alırken Faye ile çarpışıyor ve diyor ki, “Ona en yakın olduğum mesafe bu kadardı ve 6 saat sonrasında o öteki bir erkeğe aşık olacaktı.”

Tam da burada PC 663 ile Faye’in hikayesine geçiyoruz.

PC 663, rutin yaşamını yaşamaktan zevk alan, her gün aynı saatte, aynı yerde, aynı şeyleri yemeyi ve içmeyi seven ve kız arkadaşına olabildiğince aşık bir polistir. Olağan rutin hayatından olağanüstü keyif alırken, beklenmedik aniden kız arkadaşı tarafınca terk edilir ve kız arkadaşının döneceği düşüncesine saplantılı bir halde bağlanır.  

Faye ise, büfede çalışan, devamlı yüksek sesle aynı şarkıyı dinlemeyi seven -ki bu şarkı California Dreaming, hayalperest bir kızdır. Nerede ne yapacağını düşünmez, yalnızca o ana yoğunlaşan ve o andan zevk almasını bilen bir karaktere sahiptir, PC 663’ün aksine.

Günün birinde PC 663’ün eski kız arkadaşı, PC 663’e bir mektup bırakıyor. Kendisini göremediği için büfeye teslim ediyor. Büfedeki hepimiz mektubu okuyor. Mektubun içerisinde bir de anahtar bulunuyor. Faye’nin tahmin edeceği gibi bu anahtar, PC 663’ün evine aittir. PC 663 ise, inatla mektubu Faye’den teslim almıyor. Belki korkmuş olduğu için, kim bilir hafızasını güvenliğini sağlamak için.  

PC 663, elinde kalan yalnızlığı ritüelleri ile baş başa kaldığında evde eski sevgilisini hatırlatan eşyalar ile konuşmaya başlıyor. Sabuna gittikçe zayıfladığını, kendisini salmaması icap ettiğini söylerken, mutfakta duran bezi, çok sulu gözlü olduğundan kaynaklı azarlıyor. Onun için, kız arkadaşının arkasında bıraktığı tüm eşyalar ve hatıralar matemdedir. Hepsi PC 663’ün yalnızlığını paylaşmakta, eski kız arkadaşı için yas tutmaktadır.  

Faye ise, merakına yeniliyor ve kendisine ufak bir oyun kuruyor. PC 663’ün anahtarını kullanarak, o mesaideyken evine giriyor ve orada vakit geçirmeye başlıyor. Onun oyuncakları ile oynuyor, onun tabağından yiyecek yiyor ve her şeyi onun bıraktığı gibi bırakıyor. Sonraları iddiayı birazcık daha büyütüyor, evini temizlemeye başlıyor, giysilerini ütülemeye, diş fırçasını değiştirmeye, zayıflayan sabununu yenilemeye, kaygan bezi kurutmaya, evine müzik CD’si bırakmaya, içeceğine uyku hapı atmaya, hatta PC 663’ün depoladığı sardalyaları bile öteki bir konserve ile değiştirmeye başlıyor.   PC 663 ise tüm bu olanlardan umarsız, çevresindeki hatıra eşyalarını iyi görünmekle suçluyor. Onun için sabunun azalmamış olması, iyi görünmesi, kilo almasına ve kendisini salmasına işarettir. Bezin kaygan olması ise umursamaz bulunmasına delalettir. Hayatında değişen her şey, eski kız arkadaşının onu yalnız bırakmasına senkronizedir ve bu yolculukta ona eşlik etmektedir.  

Burada hepimiz kendi içerisinde bir ilişkidedir. Faye ise, PC 663’e aşıktır. Onun yatağında bulmuş olduğu uzun saça ağlayacak kadar aşıktır ona fakat bunu kendi başına yaşamaktan zevk almaktadır. Hiçbir beklentisi yoktur. Aşkı tek benlik olarak kabul eder. Hiçbir vakit fazlasını da düşünmez.  Taa ki Faye ve PC 663, kapı eşiğinin yanlış yerinde bekleyene kadar.  

Faye, rutin ev temizliğini sonlandırdıktan sonrasında evden çıkmak amaçlı kapıyı açtığında, PC 663’ü kapı eşiğinde buluyor. İkili kapının yanlış yerlerinde durmaktadır. Hangisi o eve daha fazla hakimdir? Hangisi o evin yemeklerini, temizlik ürünlerini ve temizliğini sağlamaktadır? Hangisi o evde olan bitenden daha fazla haberdardır?  

Bu noktada işler Faye’in düşündüğünden daha ileri masraf ve PC 663 onunla randevuya çıkmak istediğini söylüyor. İşin ilerisini düşünmeyen ve her vakit içerisinden geleni hazırlamaya alışık olan Faye, son anda bir karar değişikliği yapıyor, buluşacakları California restoranında beklerken, her vakit şarkısını dinlediği California’nın iyi mi bir yer bulunduğunu merak ediyor ve oraya gitme sonucu alıyor. Giderken de PC 663’e bir mektup bırakıyor. Mektuplardan nasibini almış olan PC 663, geç saatlere kadar bekliyor ve mektubu açmıyor. Önceki mektup ile aynı kaderi paylaşma yolunda ilerleyen yeni mektup, son anda yağmurda çöpte beklemekten kurtuluyor ve PC 663 tarafınca itinayla inceleniyor.  

Bir yıl sonrasında Faye, elinde valizi ve üstünde hostes kostümü ile Büfe’ye geldiğinde, büfeden yüksek sesle California Dreaming şarkısını duyuyor ve büfede düzenleme yapan PC 663’ü görüyor. PC 663, büfenin yeni sahibi bulunduğunu açıklıyor.

Peki bir insanoğlunun sevgisi bizi ne kadar değiştirebilir? Biz bilincinde olmadan bizi ne kadar ehlileştirebilir ya da hırçınlaştırabilir? Biz beklentisiz sevgilerimizde çevremizdekileri ne kadar etkileyebiliriz? Beklentisiz sunduğumuz her duygu harbiden karşıdakine erişebilir mi? Herkes yaşamış olduğu ilişki içerisinde yalnızdır, hepimiz aşkı ya da sevgiyi kendi yorumu ile yaşar. Belki de kişiyi değiştirebilecek tek olgu aşk ya da sevgidir. Inception’dan da öğrendiğimi gibi, pozitif duygular, olumsuz duygulardan daha ağır basar. Bu nedenle beklentisiz sunulan sevgi ya da duygu verimleri her vakit netice alır, son kullanma süreli bir aşk olmasa bile son kullanma süresi olmayan bir hatıra olarak hayatımızda yer alır.

(Visited 1 times, 1 visits today)
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku